Seks işçiliği toplumda ilginç bir nefret odağında konumlanmıştır. Sağ veya muhafazakar diye tanımlayacağımız görüşler içerisinde “ahlaksız” ve toplumu “bozan” “kötülüklerden” görülen, “yozlaşma” getiren ve kadınları “sömürüp” makul olması beklenen rollerinden uzaklaştırır. Sol veya “ilerici” düşüncelerdeyse yine benzer bir noktadan seks işçiliği üzerine bir düşmanlık gözlemlenebilir; seks işçiliği bir “emek” değildir, kadın bedenini “sömürmektedir”, toplumdaki kadın düşmanı yozlaşmanın “kaynaklarından” bir tanesidir. Yani seks işçiliği yapan bir kadın, toplumun politik görüşleri fark etmeksizin bir “sorun” olarak algılanmakta ve aynı şekilde bir “sorun” olarak çözülmeye çalışılmaktadır.

Mesleğin öznesi olan kadınlar dinlenmeden veyahut dinlense de “sen bilmezsin”, “sen ataerkinin oyuncağısın”, “sen günahkarsın, ahlaksızsın” gibi çeşitli laflarla iradeleri silinmekte, korunması ve kurtarılması gereken “yoldan çıkmış” kadınlar olarak görülürler; medyada da böyle resmedilirler.

Seks işçiliğinin sömürüye açık ve tehlikeli olmasının en büyük sebebi ise “olmaması gereken bir meslek” olarak toplumca konumlandırılmasıdır. “Olmaması gerektiği” için sömürüler, trajediiler ve kötü örnekler gösterilerek herhangi etik ve güvenli çözüm önerisi, yöntemleri de görmezden gelinmektedir.

Neticede her orospu bu işi zorla yapmaktadır diye bir gerçek yoktur. Seks işçiliği yalnızca pezevenklerce ele alıkoyulan ve sokakta, bir genelevde zincirlenmiş kadınlar tarafından yapılmamaktadır. Bu işi kendi patronu olarak bir web sitesi üzerinden ya da kendisi gibi seks işçileriyle dayanışarak yapan, isteyerek yapan kişiler de vardır? ve bunların hepsi de kadın değildir.

Aksine, mafyaların ve çetelerin, insan kaçakçıları ve pezevenklerin seks işçilerini hedef alabilmesinin arkasındaki en büyük neden, toplum ve devlet tarafından seks işçiliği yapan kimselerin korunmamasıdır, dışlanmasıdır. Pezevenkler bir neden değil, semptomdur. Korunmayan ve emeğinin değeri olmadığı düşünülen bir grup işçinin bedenini sömüren ataerkinin aracı, bizzati olarak pezevenklerdir.

Mağdur suçlayıcılığa varan “tüm seks işçiliği kötüdür ve kaldırılmalıdır çünkü pezevenkler ve insan kaçakçıları vardır” argümanı tamamen ahlakçı bir yerden, cinselliğini yöneten ve kendi rızasıyla bir emeğe dönüştüren seks işçilerini kriminalleştiren bir fikirdir.

Kapitalist bir düzen altında sömürünün olmadığı bir iş kolu var mıdır? Kapitalist düzen aç kalmamak, başımızı bir eve sokabilmek adına, sağlık hizmetlerine ulaşabilmek adına zaten bizi çalışmaya ve sömürü sisteminin bir parçası olmaya zorlamıyor mu? Kapitalist düzenin, işçileri asgari ücrete razı ettiği bu sahte arz dünyasında rıza inşası yok mudur? Buradaki sömürüyü düzenleyip, en azından işçiyi koruyacak koşulları devlet yasalarla, sendikalar dayanışmayla sağlamaktadır. Eğer ki toplum, bir seks işçisi saldırıya uğradığında “su testisi su yolunda kırılır” diyorsa burada şiddeti üreten, bir meslek seçip onu idame eden orospu mu, yoksa seçtiği meslekten dolayı başına gelenleri hak ettiğini düşünen devlet ve toplum mudur? Seks işçileri bir koruma edinmek istediğinde, ortak olarak iş yapmak istediğinde bile yasal olarak, zihniyet olarak gereken eşit çalışma ortamını yaratmasına engel olunmaktadır.

Ekonomik olarak mecburiyete düşmüş trans seks işçileri, korunma istediğinde, pezevenksiz ve patronsuz bir dünya istediğinde: bizzati olarak emek sömürmek isteyen pezevenklerin ve mafyanın mağduruyken dahil “hayır sizin yaptığınız emek değildir, onurlu iş yapın” demek kadar üstencil ve umursamaz bir tavır daha olamaz. Mecburiyet günümüzde yalnızca karın doyurmak da değildir, asgari ücret bile yoksulluk sınırlarında gezerken devletin bir kimlik düzeltimi için binlerce dolarlık, euroluk ameliyatları zorunlu tutması da bu mecburiyetin bir parçasıdır.

Tartışmalarda yalnızca kadın seks işçilerine odaklamak isteniyor ve feminizm içinde seks işçiliğine yer olmadığı söyleniyorsa trans kadınların, mülteci kadınların, internette orospuluk yapan kadınların dertlerini dinlemeden, istediklerini dinlemeden yalnızca “seks işçiliği olmasın, yasaklansın, kalksın” gibi uçuk fikirler, toplum tarafından ezilen bu azınlık kadınları korumadığı aşikardır. Örneğin kişisel verileri açığa çıkan bir web sitesi modeli, polise ya da savcılığa gidince “e sen müstehcen içerik üretmişsin” diye hedef alınacaksa, burada kadını nasıl koruyoruz? “E yapmasaydı” demenin de “gece tek başına, etekle o sokakta yürümeseydi” demekle hiçbir farkı yoktur. 

Kaldı ki yalnız kadın seks işçileri yok, tüm seks endüstrisinin heteroseksüel bir gözle ele alınması ya da erkeklerden seks hizmeti satın almak isteyen müşteri kadınların da varlığının görmezden gelinmesi de söz konusu. Mevcut seks işçiliği problemleri yalnızca ataerkil sorunları içermiyor ama tamamen ataerkinin istediği çerçevede tartışılıyor. Yukarıda bahsettiğimiz sorunların çoğu kadın olmayan seks işçisi özneler tarafından da yaşanmakta. Genellemelerle konuşup, somut gerçeğin görmezden gelinmesiyle çözülebilecek problemler yaşamıyor seks işçileri, bazıları da yasalarca güven altına alınmak ve emeklerini korumak istiyor, buna üstencil bir şekilde “siz bilmezsiniz, rıza veremezsiniz” demek yalnızca özneleri silmektir.

Günümüzde ücretli üyelik siteleriyle, fotoğraf satarak da çevrimiçi yöntemlerle, anonimliğini koruyarak da seks içeriği üreterek bu mesleği yapan özneler mevcuttur. Burada herhangi bir kişinin zorlaması olmadan kendi isteği ile bunu yapan insanları, kaçırılan ve zorla alıkonulan kişilerle bir tutmak, nasıl politik veya yasal bir çözüm üretecektir? Somut gerçek olarak her seks işçisi, aynı sorunları ve aynı problemleri yaşamıyor. Herkes aynı alan ve koşullarda seks işçiliği yapmıyor. Striptiz, konsluk, call girl/call boy olmak, web sitesi modeli olmak, evinde çalışan veya sokakta çalışan seks işçilerinin hepsinin derdi bile aynı değil.

3 Mart Dünya Seks İşçiliği gününde hepinizi, bizleri dinlemeye, çözümlerimizi dinlemeye ve önyargılarınızı kenara bırakmaya davet ediyorum. Reşit, cinselliğe rıza verebilen tüm seks işçilerinin bedenlerine ait verdikleri bu kararı, verdikleri bu emeği görmezden gelmek ne bizleri koruyor, ne de ataerkiyi yeniyor, aksine ataerkiye hizmet ediyor. Seks işçilerine kendi ahlakınızı empoze edemezsiniz, genel ahlak kimin ahlakıdır?

 

Türkiye’nin ilk trans hakları derneği olan Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, 30 Haziran 2006 tarihinde Ankara’da kurulmuştur. Dernek adını Alain Berliner’in yönettiği ve erkek bedeninde doğmuş bir kız çocuğun hikayesinin anlatıldığı Pembe Hayat (Ma vie en rose, 1997) adlı filmden almıştır.

BİZE YAZIN

İLETİŞİM BİLGİLERİ

bilgi@pembehayat.org