
Röportaj: Eylem Esen ARABACI
Kaos GL’nin internet sitesi ve sosyal medya hesaplarına getirilen erişim engeli ile birlikte basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar yeniden gündeme geldi. İstanbul 12. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla 26 Haziran’da erişime kapatılan KaosGL.org’un ardından derneğin sosyal medya hesapları da Türkiye’den erişilemez hale geldi. KaosGL.org ve Kaos GL Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar, pembehayat.org’a yaptığı değerlendirmede kararı “ifade ve basın özgürlüğüne yönelik açık bir ihlal” olarak nitelendirdi.
Kaos GL’nin internet sitesi ve sosyal medya hesaplarının peş peşe erişime engellenmesini nasıl değerlendiriyorsun? Bu kararın gerekçesi Kaos GL’ye ulaştı mı? Erişim engelinin hukuki zemini nedir?
“Kaos GL dergisinin yayıncılık pratiğinde ilk dönem, LGBTİ+’ların seslerini ve hikayelerini anlatma hedefi öne çıkıyor. Bunu yaparken bir yandan da LGBTİ+ hareketinin politik tartışmalarını yürütebileceği bir zemin olmaya gayret ediyor.
KaosGL.org internet gazetesi ise 2006’da aslında yayın hayatına başlıyor. Ama haberciliğe odaklanması 2007’de oluyor. Anaakım medyada da, alternatif medyada da LGBTİ+’ların yaşadıkları, maruz bırakıldıkları hak ihlalleri, hayat hikayeleri, kendi sesleri yer almadığı için bir tür LGBTİ+ haber ajansı olarak yavaş yavaş kendisini inşa ediyor. Burada hem hak odaklı bir habercilikle, LGBTİ+’ları hedef alan hak ihlallerini görünür kılma hedefi var. Hem de LGBTİ+’ların bilgiye ulaşabileceği, kendi kimliği hakkında sorularının yanıtlarını bulabileceği bir güçlendirme hedefi. Bu iki hedefi bir arada sürdürmek yer yer zorlasa da; KaosGL.org’un rüştünü ispatlamış bir internet gazetesi olduğunu görmek çok sevindirici.
Bir yandan da KaosGL.org’un haber ajansı gibi çalışma pratiği önemli. Diğer medya kuruluşlarının alıp kullanabilecekleri haberler üretmeye çalışıyoruz. Normalde haber ajanslarına medya kuruluşları ücret karşılığı abone olur ve haberleri kullanır. Ancak biz bunu herkese açık bir şekilde, bir tür kamu görevi olarak yapmaya çalışıyoruz. Tek istediğimiz referans verilmesi. Çünkü, haberlerimize ve onun yaratabileceği etkiye güveniyoruz. Bu etkinin başka medya kuruluşlarına ilham verdiğini de seneler içerisinde gözlemledik.
Biz kendi hikayemizi anlatmadığımız sürece, başkaları o hikayeyi bizim yerimize, tahrif ederek anlatacaktı. Kaos GL de LGBTİ+’ların kendi hikayelerini anlatabilmesi için kuruldu.
Kaos GL’nin internet sitesi ve sosyal medya hesaplarına peş peşe erişim engeli getirilmesi, açıkça ifade ve basın özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. Bu tür kararlar keyfi ve politik niyetlerle alınmış gibi görünüyor; çünkü Kaos GL, LGBTİ+ haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan, şiddet ve ayrımcılığa karşı bilgi ve haber üreten bir platform.
KaosGL.org ve Kaos GL derneğinin tüm sosyal medya hesaplarına 26 Haziran tarihinde İstanbul 12. Sulh Ceza Hakimliği tarafından erişim engeli kararı getirildi. Bu karardan kısa bir süre önce ise 9.Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla Kaos GL Derneği’nin X hesabı Türkiye’den erişime kapatılmıştı.
7 Temmuz tarihinde yeni internet gazetesi sayfası olan KaosGL1.org, yayın hayatına başladı. Instagram sayfası ise yayına bir süre daha devam edebildi. Ancak dün itibariyle Meta da bu kararı uyguladı ve Instagram sayfamız da engellendi. 9.Sulh Ceza Hakimliği’nin X hesabı için aldığı erişim engeli kararına hala ulaşamadık, 12.Sulh Ceza Hakimliği’nin getirdiği site ve tüm sosyal medya hesaplarının Türkiye’den erişime kapatılması kararına ise günler sonra ulaşabilmiştik.
Erişim engeli kararında, KaosGL.org’ta yer alan haberlerin “suç unsuru” barındırdığı iddia edilirken, “suç işlemeye alenen tahrik etme” gerekçesiyle soruşturma başlatıldığı söylendi. Kararda yer alan haberler ise şunlardı: Fethiye Onur Haftası'nın yapıldığına ilişkin haber, Ankara'da bir trans erkeğe şiddetle ilgili haber, Trans Onur Haftası programının duyurusu, Uluslararası Planlı Ebeveynlik Vakfı’nın Türkiye’deki LGBTİ+’larla dayanışma açıklamasıyla ilgili haber, Trans Onur Haftası kapsamında Aile Yılı panelinin haberi ve X hesabının engellendiğine ilişkin paylaşım.
LGBTİ+’ların maruz bırakıldığı politik ve toplumsal şiddetin gündeme getirilmesi, çeşitli uluslararası kuruluşların LGBTİ+’ların kriminalize edildiği baskı ortamına karşı dayanışma çağrısı yayınlaması, bu baskı ve nefret atmosferine rağmen Türkiye’de hala Onur Haftaları’nın kutlanması ve sessizleştirme politikalarına karşı mücadeleden vazgeçilmemesi KaosGL.org’un ve tüm sosyal medya hesaplarının erişime engellenmesi kararının ardındaki sebepler aslında. Devlet eliyle üretilen nefret politikalarının, toplumsal kutuplaştırma girişimlerinin, LGBTİ+’ların varoluşunun tehdit unsuru haline getirilmesinin olağanlaştırıldığı bu toplumsal düzende; KaosGL.org’ta paylaşılan bir dayanışma mesajı ya da şiddet haberi “suç işlemeye alenen tahrik” edebiliyor belli ki…
Bir bir kapatıyorlar, sesimizi kısmaya çalışıyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar; biz buradayız, varız ve direniyoruz. Sansür, baskı, engellemeler… Hepsi aynı: LGBTİ+’ların varlığından, sözünden, mücadelesinden korkuyorlar. Bu saldırı sadece Kaos GL’ye değil; hepimizin haklarına, özgürlüğüne, onuruna. İfade ve basın özgürlüğü en temel insan haklarından biridir. Kaos GL’ye yönelik bu sansür sadece LGBTİ+’ların sözünü değil, toplumun haber alma hakkını da gasp ediyor. İktidarın “yasakla, engelle, sustur” politikası, özgür basını ve demokrasiyi hedef alıyor.
Biz Kaos GL olarak, MLSA ile birlikte gereken hukuki itirazları yaptık. Bu arada yayın hayatımıza KaosGL1.org adresinden ve Instagramda yeni açtığımız @kaosglhaber adresi üzerinden devam ediyoruz.”
Sansür Yasası yürürlüğe girdiğinden beri birçok gazeteci tutuklandı, LGBTİ+’lara yönelik baskılar ‘aile yılı’ politikasıyla daha da yoğunlaştı. Sen de geçtiğimiz aylarda tutuklanan gazetecilerden biriydin. Bugün Kaos GL’ye getirilen erişim engeliyle birlikte düşünüldüğünde, sence bu baskılar ne anlatıyor? Sansür Yasası ve LGBTİ+’lara dönük saldırılar hakkında ne söylemek istersin?
“Bu baskılar, aslında özgür ve eşit bir toplumu kabul etmeyen, LGBTİ+’ları ve bağımsız medyayı susturmaya çalışan bir zihniyetin yansımasıdır. Sansür Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte gazeteciler, aktivistler ve LGBTİ+ hak savunucuları üzerindeki baskı arttı; bu sadece bireysel hak ihlali değil, toplumun bilgi alma hakkının da ihlalidir. Kaos GL’ye yönelik erişim engeli de gösteriyor ki, LGBTİ+’lar hala görünürlükleri, seslerini duyurmaları ve haklarını savunmaları açısından ciddi tehdit altındalar. Bu saldırılar, aslında toplumsal eşitliği ve ifade özgürlüğünü yok sayan bir politikayı ifşa ediyor.”
Kaos GL’nin erişime engellenmesinin, LGBTİ+ toplulukları ve kamuoyu açısından anlamını nasıl değerlendiriyorsun?
“Kaos GL, bir haber sitesi olmasının yanı sıra LGBTİ+’lar için hayati bir bilgi ve dayanışma kaynağıdır. Erişim engeli, sadece Kaos GL’nin içeriklerine ulaşımı kısıtlamakla kalmıyor; aynı zamanda toplulukların görünürlüğünü ve haklarını savunma kapasitesini de zayıflatıyor. Kamuoyu açısından da ciddi bir kayıp: topluma, LGBTİ+ hakları, şiddet vakaları ve ayrımcılık hakkında güvenilir bilgi ulaştıran bir mecra engellenmiş oluyor. Bu karar, baskının ve sansürün bir simgesi; ama aynı zamanda dayanışma ve direnişin de önemini hatırlatıyor.
Bizim bütün tarihimiz aslında sansür ve nefret politikalarına karşı, kendi hikayelerimizi anlatabilme mücadelesi. Kaos GL Dergisinin bir sayısının toplatıldığına ve derginin poşete girdiğine de şahit olduk; IŞİD tarafından tehdit de edildik; bulunduğumuz şehirdeki bütün LGBTİ+ etkinlikleri süresiz olarak yasaklandı da… Ancak KaosGL.org’un erişime engellenmesi, tüm bunları aşan bir milat maalesef. LGBTİ+ varoluşunu suçlulaştıran yasa tasarısı daha hayata geçmeden, bunu uygulamak anlamına geliyor.
KaosGL.org hem bir haber sitesi hem de LGBTİ+’ların kendi kimlikleri ile ilgili önyargılı olmayan bilgi ve deneyimlere ulaşabildiği az sayıdaki mecradan biri. Bu yanıyla devlet, LGBTİ+’lar kendilerine hakaret eden sözler dışında hiçbir söze erişemesin demiş oluyor.
Nefret politikaları ve sansür, birbirlerinin aynadaki akisler gibi. Daha doğrusu, birbirlerinin yankıları diyebiliriz. Nefret politikaları, sansürün hiçbir çatlak bırakmayacak şekilde hayata geçerek, hedef aldığı grubun sessizleşmesini hedefliyor. Sansür ise, nefret politikaları ve söylemine daha fazla alan açabilmek için, nefretin hedefindeki grupları susturuyor. Mitolojideki kendi kuyruğunu yiyen yılan Ouroboros gibi düşünebiliriz. Fasit bir daire yaratıp, bu dairenin dışına çıkabilme ihtimalini yok ediyor. Nefrete güç verilirken, LGBTİ+’lar eş zamanlı olarak görünmezliğe ve sessizliğe itiliyor.
OHAL ile başlayan, OHAL sonrası olağanlaştırılan kamusal alana çıkarmama kararlılığı, ODTÜ örneğinde olduğu gibi genelden özele doğru ilerledi. En başta devletin merkezi olan Ankara’daki devlet erkanının “gözlerinin önünden uzaklaştırma” olarak okunabilir mi acaba diye düşünülen yasaklar, aşama aşama Türkiye’nin diğer illerindeki onur yürüyüşlerine sirayet etti, bugün Türkiye’de özgürce, polis baskısı veya yasaklar olmadan onur yürüyüşü yapılabilen bir il yok. Devlet, çocuk yetişkin demeden onur yürüyüşüne veya en azından bu konudaki basın açıklamasına katılan bütün LGBTİ+’ları, büyük bir “zevk”le gözaltına alıyor, sanık sandalyesine oturtuyor.”