Esat-Eryaman Platformu: “Medyaya yansıyan ya da yansımayan tüm bu şiddetin sorumluları bellidir”

Esat-Eryaman Platformu, İzmir Alsancak’ta katledilen trans kadın Ecem Seçkin için basın açıklaması yaptı. Bugün (10 Ocak) Ankara’da Pembe Hayat Derneği’nde bir araya gelen hak savunucuları ve trans aktivistler, “İsmini unutturmaya çalıştığınız bir avuç değil; binlerce, on binlerce, yüz binlercesiyiz” dedi.

Okunan basın açıklamasında, “Ecem Seçkin’i öldüren şiddet, 2006’da da burada, Ankara’daydı. Esat-Eryaman olaylarında yine kolay lokma, sahipsiz ve yalnız görülen trans seks işçileri, tıpkı şimdi İzmir’deki kadınlar gibi hedef oldular. Trans hayatları değerlidir. Trans kadınların hayatları değerlidir. Trans seks işçilerinin, travestilerin hayatları değerlidir! Kimsenin oy peşkeşi değiliz! İnsanız! Adalet istiyoruz. Olduğumuz eşit yurttaşlık mertebesini sorgulamak, aşağı ve hor görmek kimsenin hakkı ve haddi değildir. Mülteci olup bu ülkeye sığınan transların da insanlık hakları ve onuru da aynı şekilde korunmalıdır. Bizler, kimliğimizle hedef gösterilmeyi reddediyoruz” ifadeleri yer aldı.

Basın açıklamasının tam metni:

Öncelikle Ecem Seçkin’in tüm yakınlarına, sevdiklerine ve dostlarına başsağlığı dilemek istiyoruz. Her kaybımız bizi korumakla yükümlü, bize adil bir dünya sağlamakla yükümlü Devlet ve toplumun başarısızlığını ve yalnızlığımızı bir kez daha hatırlatıyor. Başka kimse anmadığı için, kaybettiğimiz diğer trans kadınları da anmak isteriz: 

Dilek İnce, Hande Kader, Hande Buse Şeker, Miraş Güneş, 20 Kasım’da Alsancak’ta da kaybettiğimiz Berrak, Günay Özyıldız katledilen bazı arkadaşlarımızken benzer şekilde yaşadıkları baskılar sonucu bu yalan dünyaya veda eden Eylül Cansın ve Zirve Soylu’yu da anmak isteriz. Bu kadınlar öldükten sonra bir avuç aktivist ve sevdikleri dışında unutturulmaya çalışılmaktadır. İsimleri bir tek soğuk hastanelerde, adliyelerde ve matemlerde hatırlanmakta, sorumluluk alması gereken kimse bizlere karşı görevini yerine getirmemektedir. İsimlerini dahi bilmediğimiz, belki de acılarından haberdar olmadığımız diğer translarla beraber, hiç birini unutmadığımızı, her kaybettiğimiz transla beraber acının tazelendiği duyurmak isteriz. Medyaya yansıyan ya da yansımayan tüm bu şiddetin sorumluları bellidir.

2021’den beri dozu artarak yükselen bir şiddet, İzmir’deki trans kadınları hedef almaktadır. Özellikle de seks işçisi olan trans kadınları hedef alan bu nefret, Devlet’in ötekileştirici söylem ve politikalarıyla yalnızlaşan, şeytanlaşan biz transların nasıl bir çıkmaz içine sürüklendiğini ifşa etmektedir. İnsan olarak, insani bir yaşam talep edip toplumun parçası olmak isteyen trans kadınlar olarak ne okuyabiliyoruz, ne barınma hakkını kullanabiliyoruz, ne de istihdam hakkını kullanabiliyoruz. Toplumun bir parçası olarak görünmeyen translar yine toplumun dışında tutulmak istendiği için gettolara sıkıştırılıyor. Burada da polisin, bekçinin, esnafın, kolinin şiddeti bitmiyor. Gettoları değil şehrin tamamını istiyoruz! Bu yalnızlaştırma politikalarıyla yaşanılacak bir hayat bırakmadıkları gibi yaşamımıza doğrudan saldırma hakkını kendilerinde görüyorlar. Bizler gözden kolayca çıkarabileceğiniz, öteye sıkıştırabileceğiniz nesneler değiliz, göz önünde olmaya devam edeceğiz. 

Bu zulüm çemberini ve tahakküm zincirini biraz açmak isteriz. Fahiş fiyatlarla, yeterli altyapı olmadan, kişinin ihtiyacı var mı yok mu bakılmaksızın ihtiyaçtan bağımsız cinsiyet değiştirme ameliyatlarına zorlanıyoruz. İhtiyacı olana engeller getiriliyor, ihtiyacı olmayan da zorlanıyor. Medeni hakları ve bürokratik güvenceleri, ataerkil bir ekonomik ve sosyal tahakkümle engelleniyor. Kadınlığın ve erkekliğin ne olduğu Devletçe belirleniyor. Medeni haklarına kavuşamayan translar, toplumsal yaşamda her zaman dezavantajlı oluyor ve şiddetin kolay hedefi haline geliyor. Bir otelin dahi sizi trans olduğunuzdan dolayı reddetmesi ona hak görülüyor, bir doktorun size “yanlış yola girmişsiniz” yorumu hak sayılıyor.

Bizleri koruyan “İstanbul Sözleşmesi”, yine biz bahane edilerek engelleniyor. İktidarla beraber ana muhalefet ise daha kendi arasında dahi, kendi kesimine dahi LGBTİ+ konularını açmaktan korkuyor, oylarımızı çantada keklik görüyor ve bizleri umursamıyor. Kendilerine edindikleri küçük ortakları üzülmesin diye İstanbul Sözleşmesi’ni dahi tehlikeye atıyorlar. Transları ve tüm LGBTİ+’ları tehlikeli bir kumarda koz diye oynuyorlar. Bunu da reddediyoruz! İnsan haklarından uzak politikalarıyla iktidarın aynası olan, bizleri değersizleştirip oylarını yok sayan muhalefe partilerine de sözümüz var: İsmini unutturmaya çalıştığınız bir avuç değil; binlerce, on binlerce, yüz binlercesiyiz!

Ecem Seçkin’i öldüren şiddet, 2006’da da burada, Ankara’daydı. Esat-Eryaman olaylarında yine kolay lokma, sahipsiz ve yalnız görülen trans seks işçileri, tıpkı şimdi İzmir’deki kadınlar gibi hedef oldular. Trans hayatları değerlidir. Trans kadınların hayatları değerlidir. Trans seks işçilerinin, travestilerin hayatları değerlidir! Kimsenin oy peşkeşi değiliz! İnsanız! Adalet istiyoruz. Olduğumuz eşit yurttaşlık mertebesini sorgulamak, aşağı ve hor görmek kimsenin hakkı ve haddi değildir. Mülteci olup bu ülkeye sığınan transların da insanlık hakları ve onuru da aynı şekilde korunmalıdır. Bizler, kimliğimizle hedef gösterilmeyi reddediyoruz!

Son olarak, sözümüz de bizleri görmezden gelen son bir kesime. Bizim için çalıştığını ve bizimle dayanıştığını söyleyen herkese. Önceliklerinizi hatırlayınız. Dayanışmayı hatırlayınız. Bundan 20 sene evvel, 30 sene evvel ki karanlık günlerde dayanışma ve direnişle hayatta kaldık. LGBTİ+ mücadelesi yalnızca kenetlenerek ve bir arada durarak yeni güzel günlere ulaşabilir. Onlarca yıldır biriken ve büyüyen mücadelemizin hafızasını bu topraklardan silmeye çalışanlara inat, bir aradalığımızı, örgütlenmelerimizi, dayanışmamızı arttıralım. Gün yarıda bırakma günü değil, birlikte direnme günüdür. Umudumuzu kaybetmek yok; haklarımızı kazandığımız, güçlendiğimiz, güzel yarınları birlikte yeşerteceğimiz günlerde buluşmak dileğiyle?