Barınma ayrıcalık değil, en temel insan hakkıdır

Geçtiğimiz hafta İstanbul Beyoğlu’ndaki transların bir arada yaşadıkları, çalıştıkları Küçük Bayram Sokak’taki evler, “dayanaksız” gerekçelerle 3 ay süreyle mühürlendi. Trans kadınlar evsiz bırakıldı.

Ülker Sokak’tan Esat-Eryaman’na, Meis Sitesi’nden İzmir Alsancak’a trans kadınlar; delilsiz, usulsüz ve hukuksuz şekillerde yaşadıkları evler mühürlenerek açıkça barınma haklarından yoksun bırakılıyor. Transların, linç ve sürgün politikalarıyla yaşadıkları mahallelerden kovulmaları, evlerinin mühürlenmeleri veya şehrin sadece yalıtılmış bölgelerine sıkıştırılmaya zorlanmaları kabul edilemez. Bayram Sokak’ta daha önce birçok kez sırf trans oldukları için gözaltına alınan, evleri basılan, şimdi de devlet tarafından barınma hakları ellerinden alınan transların, barınma hakkı gasp edilemez!

Pembe Hayat Derneği’nden Av. Evrim Demirtaş ve Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden (ÖHD) Av. Nurdan Kılıç; trans kadınların barınma hakkını ve hukuki süreci Pembe Hayat Derneği’ne değerlendirdi.

Barınma, anayasal bir haktır

Barınma hakkı, konut hakkını da içeren fakat konut hakkını kapsayacak nitelikte en temel insan haklarından biridir.  Barınma bir sığınak ya da sığınakta geçirilen ikamet durumu değildir. Barınma hakkı güvenli, ulaşılabilir, insani yaşam standartlarına uygun, deprem ve afetlere karşı dayanıklı, aynı zamanda asgari yaşamsal standartları da içeren bir hak olarak tanımlanabilir. Anayasal güvence kapsamında olan barınma hakkı,  Anayasanın ‘’Konut Hakkı‘’ başlıklı 57. maddesinde; ‘’Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler" şeklindeki düzenleme de bu konudaki devletin doğrudan pozitif yükümlülüğünü ortaya koyar.

Devletin Anayasal yükümlülüğünün yanı sıra, Uluslararası Sözleşmeler de taraf devletlere yükümlülükler yükler. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 25. Maddesi’ndeki; “Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar" ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 11. maddesindeki; “Bu Sözleşmeye taraf devletler herkesin, yeterli beslenme, giyim ve konut da dahil olmak üzere geliştirme hakkına sahip olduğunu kabul ederler.” şeklinde düzenlemeler ülkelerin yerine getirmeleri zorunlu görevlerini içermektedir.

“Translar, güvenli olmayan alanlarda çalışmaya itiliyor”

Avukat Evrim Demirtaş, trans seks işçilerinin genellikle cinsiyet kimlikleri ve işleri nedeniyle ev sahipleri tarafından ayrımcılığa uğrayarak fahiş kiralar ödemek zorunda bırakıldığını söyledi:

“Trans seks işçilerinin ev sahipleri ve/veya komşuları, kişisel duyguları üzerinden onları yaygın olarak şikayet edebilmekte ve bu da trans seks işçilerinin evsiz kalmasına ve/veya güvenli olmayan alanlarda çalışmalarına neden olmaktadır. Trans seks işçileri ayrıca, ‘fuhuş için yer temin etme’, ‘başkasının üzerinden para kazanma’, ‘insan ticareti’, ‘cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları yayma’, ‘gürültü yapma’  vb. suçlamalara dayanarak polis tarafından evlerine yapılan baskınlardaki artıştan da şikayetçidirler. Yasal yolların kullanılarak trans seks işçilerinin evlerini terk etmeye zorlanamadığı durumlarda, onlara karşı kişilerin tehdit ve şiddet kampanyaları başlatması da karşılaşılan durumlardandır. Evsiz trans seks işçilerinin, polis, çeteler ve şiddet uygulamak üzere müşteri kılığında kendilerine yaklaşan kişiler de dahil olmak üzere bir dizi kişiden şiddet görme riskleri artmaktadır.”

“Trans kadınlar devlet eliyle korunaksızlaştırılıyor”

Avukat Nurdan Kılıç, trans kadınlara yönelik yapılan keyfi gözaltılar ve mühürlemelere yönelik devletin, trans varoluşları hedef aldığının altını çizdi: 

“Öznesi trans kadınlar olunca en temel anayasal ve insani hakların dahi askıya alınabildiğini, Bayram Sokakta trans kadınların evlerinin bir sene sonra yine mühürlenmesiyle bir kez daha görüyoruz. Aslında istihdam, barınma gibi hayati ve en temel hakları teminle yükümlü devletin taciz boyutuna varan keyfi gözaltı ve mühürlemelerle bu yükümülüklerini hiçe sayıp trans varoluşunu hedef aldığının, suçlulaştırdığının apaçık örneği Bayram Sokak’ta yaşananlar. Egemenin meşruiyetini mültecilere, lubunyalara, Kürtlere, seks işçilerine, alevilere yönelttiği şiddet üzerinden tahkim ettiğini tarihsel örneklerden biliyoruz.”

Kolluk kuvvetlerince translara yönelik hak ihlallerinin yerleşikleştirildiğini vurgulayan Av.Kılıç; trans kadınların devlet eliyle korunaksızlaştırıldığını vurguladı: 

“Virüsün en yaygın olduğu dönemde, pandemi koşulları gerekçe gösterilerek yasaya aykırı olarak gözaltına alınan 18 kadının saatler boyu pandemi tedbirleri gözetilmeyip küçücük bir odada tutulmasıyla da olağanüstü koşulların devlet ve dolayısıyla kollukça kötüye kullanıldığına tanık olmuştuk. Tam da bu türden uygulamaların yerleşikleştirilmesiyle trans kadınlar bizzat devlet eliyle korunaksızlaştırılıyor, kırılganlaştırılıyor. Bu sebeple hem yargısal hem de toplumsal mücadelenin devlet zulmünün yöneldiği, yoksayılan, suçlulaştırılan trans kadınlarla, seks işçileriyle dayanışarak büyütüleceğini hatırda tutmamız gerektiğini düşünüyorum.”