"Bunlar ‘soylulaştırma ve rant’ politikasının sonucu"

18 Haziran ve Genç LGBTİ+ Derneği, İzmir’de trans kadınlara yönelik polis ve bekçi saldırılarına karşı Basın açıklaması düzenledi.

Dün (21 Temmuz) İzmir Barosu önünde saat 17:00'de  İzmir’de trans kadınlara yönelik polis ve bekçi saldırılarına karşı basın açıklaması yapıldı.

Son dönemlerde seks işçisi trans kadınlara yönelik nefret saldırıları, cinayetler, polis ve bekçi baskısıyla gündeme gelen İzmir Alsancak; 17 Temmuz gecesi üç trans kadın yaşadığı apartmanın önünde kolluk kuvvetleri tarafından önce sözlü tacize ardından ise ağır şekilde darba maruz bırakılmıştı.

"Bunlar ‘soylulaştırma ve rant’ politikasının sonucu"

18 Haziran ve Genç LGBTİ+ Derneklerinin çağrısıyla biraraya gelen aktivistler, "İktidarın LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve politikaları, nefret suçlarına yönelik cezasızlık politikası ve her türlü şiddetin açıkça teşvik edilmesinden güç alarak gerçekleştirilen bu sistematik saldırıların transları yaşadıkları, çalıştıkları bu sokaklardan açıkça göçe zorlayarak hiçbir güvenliğin ve insani koşulun olmadığı alanlara sürmek olduğunu, transfobiye eşlik eden ve ‘soylulaştırma ve rant’ politikasının sonucu olduğunu biliyoruz! Bu transfobik ve ahlakçı şiddeti, dozu arttırılarak körüklenen şiddeti ve ‘soylulaştırma’ projelerini Esat-Eryaman’dan ve Ülker sokaktan tanıyor; şehirde yaşayan trans kadınlar olarak her türlü insan hakkı ve kent hakkımıza sahip çıkıyor ve tüm şiddete karşısında itaat etmeyi reddediyoruz!" dedi.

Açıklamanın tam metni aşağıdadır:

''Basına ve kamuoyuna,

Son 6 aydır Alsancak’ta yaşayan trans kadınlara yönelik baskı ve şiddetin boyutu açıkça işkenceye varmıştır! 17 Temmuz gecesi saat 01:00 sularında Alsancak’ta üç trans kadın yaşadığı apartmanın önünde kolluk kuvvetleri tarafından önce sözlü tacize ardından ise ağır şekilde darba maruz bırakılmıştır. Trans kadınlara yönelik giderek artan şiddet nedeniyle kaygılı, üzgün ve öfkeliyiz... LGBTİ+’lara yönelik hedef gösterme, nefret söylemleri ve özellikle trans kadınlara yönelik kamusal saldırılardan güç alan faillerin etkin ve şeffaf soruşturma yürütülerek ‘görevi kötüye kullanma, işkence ve insanlık onuruna aykırı muamele olmak üzere işledikleri her bir suç için üst sınırdan ceza almasını talep ediyoruz!

17 Temmuz gecesi yaşadıkları evin önünde arkadaşları ile sohbet eden 3 trans kadın önce bekçilerin transfobik söylemler ile ceza kesme tehdidine maruz bırakılmış ardından ise köpeklerini dolaştırmak için evlerinin önüne çıktıklarını ve buna hakları olmadığını belirten arkadaşlarımıza biber gazı sıkılmış, zorla yere yatırılarak üzerlerine oturulmuş, saçları çekilmiş, yerlerde sürüklenmiş; jop kullanılmış ve ters kelepçe yapılarak polis otosunda havasız bir şekilde bekletilmişlerdir! Kolluğun keyfi ve suç teşkil eden bu saldırısı esnasında sokakta bulunan yaklaşık 20 trans kadın da biber gazına maruz bırakılmış ve pek çok trans kadın jopla fiziksel şiddete maruz bırakılmıştır.  Kolluk kuvvetlerince ağır şekilde darp edilerek göz altına alınan üç trans kadına ters kelepçe uygulanmış, karakolda ise avukat desteği ile 112’yi arayarak ihbarda bulunabilene dek ters kelepçe ile bekletilmişlerdir. Arkadaşlarımız, tüm bu olanlar esnasında ise çıplak bırakılma gibi insanlık onuruna aykırı muameleye maruz bırakılmışlardır. sözlü tacizi, ağır darbe ve biber gazına maruz bırakılan 20 trans kadın açıkça işkence uğramıştır! Görgü tanıklarının ifadesine göre saldırının gerçekleştiği ve civar sokaklara gece saat 01:00’da siren kullanılarak ve çakarları açık şekilde en az 5 polis otosu getirilmiştir.

Bizler, transfobik nefret saikiyle kolluk tarafından gerçekleştirilen her türlü nefret saldırısı ve işkencenin yaşam hakkının elinden alınmasına varabileceğini aynı sokakta 2019 yılında trans kadın Hande Buse Şeker’in sivil bir polis memuru tarafından yaşadığı evde cinsel şiddete maruz bırakılarak ve canavarca gerçekleştirilen bir cinayet ile öldürülmesinden biliyoruz!  Devlete ve iktidara nefret suçlarının önlenmesine ilişkin sorumluluğunu tekrar hatırlatıyor ve işlenen bu suçlara karşı ivedi ve etkin soruşturma ile cezalandırmanın hayata geçirilmesini istiyoruz.

Alsancak’ta yaşayan trans kadınlara son 1 yıldır dönem dönem dozu artarak sokakta yürürken, birlikte yaşadıkları köpekleri dolaştırırken, markete giderken, arkadaşlarıyla otururken ve hatta sadece kimlik bilgilerinin elde edilmesiyle hiçbir gerekçe gösterilmeden ve genel ahlakın arkasına sığınılarak ve 5237 sayılı ‘Kabahatler Kanunu’ gerekçesiyle keyfi ve hukuksuz şekilde kolluk güçleri tarafından sistematik olarak para cezaları kesilmektedir. Mahallede yaşayan pek çok trans kadının TCK’ya göre yasal olan seks işçiliği yaptıkları gerekçesi ile oturdukları evlerden, apartmanlardan dahi çıkmalarına engel olunmakta; kurye siparişleri kapı önünden kuryelerin ‘müşteri’ oldukları iddiasıyla geri çevrilmekte ve evleri açıkça gözetlenerek haneyi ziyaret eden herkese zorla ifade tutanakları imzalatılarak özel yaşam hakkı ihlal edilmekte ve trans kadınlar kriminalize edilmektedir. Açıkça hukuksuz biçimde görevi kötüye kullanan kolluk kuvvetleri, trans kadınların yaşadığı sokakları adeta abluka altına alarak süreğen bir baskı ve keyfi ceza, sözlü taciz, alıkoyma ve darp başta olmak üzere trans kadınları sistematik olarak şiddete maruz bırakmakta ve temel insan haklarını sistematik olarak ihlal etmektedir.

İktidarın LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve politikaları, nefret suçlarına yönelik cezasızlık politikası ve her türlü şiddetin açıkça teşvik edilmesinden güç alarak gerçekleştirilen bu sistematik saldırıların transları yaşadıkları, çalıştıkları bu sokaklardan açıkça göçe zorlayarak hiçbir güvenliğin ve insani koşulun olmadığı alanlara sürmek olduğunu, transfobiye eşlik eden ve ‘soylulaştırma ve rant’ politikasının sonucu olduğunu biliyoruz! Bu transfobik ve ahlakçı şiddeti, dozu arttırılarak körüklenen şiddeti ve ‘soylulaştırma’ projelerini Esat-Eryaman’dan ve Ülker sokaktan tanıyor; şehirde yaşayan trans kadınlar olarak her türlü insan hakkı ve kent hakkımıza sahip çıkıyor ve tüm şiddete karşısında itaat etmeyi reddediyoruz!

Tekrar vurguluyoruz: Son dönemde giderek artan translara yönelik kolluk kuvvetleri ve/ya siviller tarafından gerçekleştirilen nefret saldırıları ve cinayetleri toplumsal ve politiktir! Translara yönelik nefret saldırıları ve cinayetler, devletin adeta varlıklarını ve haklarını yok saydığı translara karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesinin; ayrımcılık ve nefret suçlarına karşı önleme, koruma ve ceza politikası geliştirmemesi ve uygulamamasının; faillere uygulanan cezasızlık halinin, önlenmeyen her türlü ayrımcılığın sonucudur. Kamusal alanlarda ve hatta bizatihi kolluk güçleri tarafından saldırıya maruz bırakılabileceği mesajı verilen, her türlü iktidar mekanizması tarafından şiddet ve ayrımcılığa sistematik olarak maruz bırakılan, içinde yaşadığı toplumda her türlü temel insan hakkı gasp edilen, kamusal destek mekanizmalarından açıkça yoksun bırakılan ve hatta toplumsal hayattan dışlanan transların maruz bırakıldığı nefret saldırıları, işkence ve cinayetlere transfobik, heteroseksist, mizojenik erk-ek iktidarlar, tüm kişi ve kurumlar ortaktır.

Devlete, uluslararası sözleşme ve anayasal yükümlülüklerinden doğan her türlü ayrımcılık ve nefret suçunu önlemek ve cezalandırmak için görevini yapmaya; işkence yasağını şüphe uyandırmayacak biçimde uygulama yükümlülüğünü bir kere daha hatırlatıyoruz! Yoğunluğu giderek artan nefret ve şiddet ikliminde, tüm kamuoyunu açık ve örtük şekilde translara yönelik gerçekleştirilen her türlü nefret saldırısına karşı ses çıkarmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz! Şiddet ve ayrımcılık politikalarına karşı translarla eşitlenmeyi ve insan haklarını savunmaya; ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi, etkin soruşturulması ve cezalandırılmasını talep etmeye devam edeceğiz!

Trans hayatlarımız değerlidir! Vardık, varız, var olacağız! Nefrete inat yaşasın hayat!